Esat KORKMAZ

Teolojinin sırrı antropolojidir [3] SON
4.05.2013
3231

 (YASAKLI KÜLTÜRLERDE/KIZILBAŞLIKTA)

TEOLOJİNİN SIRRI ANTROPOLOJİDİR [3]

Bâtınî İnanç Neden Değil Sonuçtur

Bâtınî inanç, neden değil “sonuçtur”: İnancın kuralları, düşünülerek ve deneyim yapılarak “Tanrı’nın bedeninden” derlenir. Çünkü inanç kuralları, Tanrı’nın bedeninde “gizlidir”. Tanrı’nın bedeni somutlar dünyasıdır. Somutlar dünyasında “bilinç akımı” denilen şey, bedenden bedene ya da nesneden nesneye “akan” şeydir; “inanç akmaz”, inanç “akan bilincin sonucudur”; o nereye “koşarsa” inanç da oradadır. Ortodoks dinlerde, tümüyle nesnel bir çalışma yapabilmenin olanaklı olmadığını bilmemiz gerekir. Nesnel çalışma yapılamıyorsa ruhlar “uyanmaz”; ruhlarımızın uyanması için düşüncemiz-inancımız etimizin eyleminin “gerekçesi” olması gerekir; ancak böylesi bir durumda, yani “maddi” yanımızla bağlantı kurulduğunda ruhlarımız “uyanır”. Ruhumuz bedenimiz, bedenimiz ruhumuz için bir “zil” sesidir; ötesinde birbiri için “berekettir”. Embriyon halindeyken doğmayı diledin, bu aslında Sessiz-Tanrı’nın “isteği” idi; dileğin gerçekleşti doğdun; bu da Sessiz-Tanrı’nın “buyruğu” idi. Yol doğumunda, “anne karnına dönmeyi, ağızdan doğmayı” diledin; bu Konuşan-Tanrı’nın “isteği” idi; isteğin gerçekleşti doğdun; bu da Konuşan-Tanrı’nın “buyruğu” idi. (23)

Bu yolla Kızılbaşlık “inancı” insanın insana, çevreye, doğaya, topluma “saygısına, sevgisine” ve Tanrı’ya “aşka(24)dönüştürürken “dini”, insanın ve doğanın “bilgisine” çevirdi. Âşık Hüdâi, bu durumu ne güzel açıklıyor: 

Ben âşığım meşrebimi sormayın/ Meşrebim aşk mezhebim aşk dinim aşk/Aşkım inancımdır ayrı görmeyin/İnancım aşk imanım aşk yönüm aşk (25)

Kızılbaşlıkta, insanın aklının ve doğanın aklının eğilimleri ya da sonuçları “inanç eğilimleri” ya da “inanç kuralları” olarak algılandığı için inancın ne olduğu, inanç yükümlerinin neler olacağı ancak “düşünülerek” keşfedilebilir; bu keşif kendini “ruhun uyanması” biçiminde dışa vurur. (26)

Demek ki inanç olgusu bir “keşif” olgusudur; doğal olarak Tanrı da “düşünme” yoluyla keşfedilip bilince-inanca taşınacaktır.

Açıkladığımız nedenlerle “teolojinin sırrı antropolojidir” diyenlerin, “düşüncelerini aşan inançları olamaz”; tersinden söylersek inançlarının, “düşüncelerinin nesnel sınırlarını aşma yeteneği/olanağı” yoktur. Doğal olarak “teolojinin sırrı antropolojidir”, diyenler; doğaya, insana ve insanın bilme yetisine yöneldiler. “Doğanın aklı” ve“insanın aklı” üzerinde yapılanarak “âdil toplum” tartışmaları kapsamında, ezilenleri “esenliğe” çıkartacak sınıfların-özel mülkiyetin ve devletin olmadığı bir “kâmil toplum” tasarımını geliştirdiler.

Fazla lafa gerek yok: Sonsöz İbreti’nin:

Bir Şah olsam hükmeylesem cihana/Kilise, mescidi yıkar giderdim/Okullar yapardım bütün insana/Cehaleti kökten söker giderdim

Fabrikalar kurar idim her yerde/İkiliği kovar idim bu serde/Ayrı gözle bakmaz idim bir ferde/Cihana bir gözle bakar giderdim

Gerçek insanları bilirdim Allah/Ondan gayrisine tapmazdım billâh/Ne Kâbe kalırdı ne de Beytullah/Yerine bir arpa eker giderdim

İnsanlıktan başka olamazdı cennet/Yok olurdu İsa. Musa, Muhammet/Kalkardı dünyada mezhep, tarikat/ Dinlerin bağını çözer giderdim

Bir olurdu zengin fakir her zaman/Çaresiz dertlere olurdum derman/Ne gâvur kalırdı ne de Müslüman/ Tümünü bir yola çeker giderdim

Gece gündüz çalışırdım millete/Bir faydalı kul olurdum elbette/Bir ırmak olurdum Güneş’ten öte/Yeni fezalara akar giderdim

O günü görseydim yüzüm gülerdi/Dünyada insanlar bayram ederdi/Ne bir silah ne bir atom kalırdı/Bir ulu deryaya döker giderdim

İbreti der varlığımız bitmezdi/İnsanoğlu yanlış yola gitmezdi/Ayrı gayrı devlet icap etmezdi/Dünyaya bir bayrak diker giderdim.(*)

(*)İbreti(1920-1976). Sarız’ın Kırkısrak köyünde doğdu. Asıl adı Hıdır Gürel’dir. Geçmişi Akçadağ’dan göçen bir aileye dayanmaktadır. Âşıklık geleneğinin yoğun olduğu bir aile ve yörede büyüdü. İlk deyişleri köylerine gelip giden dedelerden öğrendi. Zaman içinde cemlerde dinlediği dede ve zâkirlerden öğrendikleriyle de bilgisini pekiştirdi. 18 yaşında evlendi. Askere gidinceye dek ayakkabı tamirciliğiyle geçimini sürdürmeye çalıştı. Askerlik dönüşü Afşin’e giderek birkaç hafta içinde terziliğe ilişkin temel bilgileri kavrayarak Sarız’da terzilik yaptı. Bağlama çalmayı bu dönemden sonra öğrendi ve sürekli okuyarak kendini geliştirdi. Yaşamının zorluğu nedeniyle İbreti mahlasını kullanmaya başladı. Terziliğin dışında madencilik, bağlama yapımcılığı, diş çekmek, fotoğrafçılık gibi çeşitli işlerle geçimini sağladı. Fotoğrafçılık işini önce Sarız’da sonra Elbistan’da sürdürdü. Bu dönemde Alevilere yönelik birtakım saldırılardan dolayı işyeri tahrip edildiğinden yeniden Sarız’a, sonra da İstanbul’a yerleşti.


(1)“İnanç araştırması yaygın olarak teoloji araştırması ile sınırlı düşünülse de teoloji, inanç araştırmasının boyutlarından sadece biri olarak düşünülebilir. Zira inanç ve inanma üzerine araştırmalar, epistemolojinin temel araştırma konularından biri olduğu için bu kapsam içinde düşünülmesinde ve bu araştırmanın teoloji ile sınırlandırmadan ele alınmasında yarar gözüküyor. Spinoza epistemolojik olarak nadiren vurgu yaptığı inanç araştırmasının teolojik boyutunu politik görüşleriyle birlikte geliştirir ve bu iki araştırma alanını da doğa araştırmasının altına yerleştirir. Teolojinin konusu olarak inanç kavramının dışında gerçek inancı ise şöyle tanımlar: ‘Gerçek inanç, gerçek bilgiye götüren ve bizi gerçekten sevilebilir olan şeylere karşı uyanık tuttuğu için iyidir.’ Diğer taraftan teolojinin konusu olarak inanç ise bunun aksine gerçekliğin bilgisinin yoksunluğundan ileri gelir.”(Felsefelogos; İnanç; Yıl: 16; Sayı: 45; 2012/ 2; s, 49);  “Bu nedenle teoloji, nesnesi olmayan bir bahistir. Darwin, kutsallığı bu anlamda bitirdi, sadece maymunlar hususunda değil.”(Eagleton, Terry; Tatlı Şiddet/ Trajik Kavranı-Çeviren: Kutlu Tunca-; İstanbul- 2012; s, 158); “Dinin içeriğinin ve nesnesinin tamamen insani olduğunu, teolojinin gizinin antropoloji, tanrısal özün insani öz olduğunu kanıtladık. Ancak dinin içeriğinde insanlık bilincine yer yoktur; o daha çok insani-olana karşı koyar ya da en azından içeriğinin insani olduğunu itiraf etmez… İnsan, başkasının fedakârlıkta bulunarak kendisine yaptığı iyilik için tanrıya şükreder. İyilik yapan kişiye ettiği teşekkür sadece sahte bir teşekkürdür, onun için değil tanrı için geçerlidir… Hıristiyanlık, hiç olmazsa günümüzde, artık tanrıya kanlı kurbanlar sunmuyorsa…, bu sadece, duyusal yaşamın artık en büyük servet sayılmamsından kaynaklanır. Buna karşılık tanrıya, ruh, zihniyet kurban edilir, çünkü bunlar daha önemli sayılır…”(Feuerbach, Ludwıg; Hıristiyanlığın Özü(Çeviren: Oğuz Özügül); Say Yayınları; İstanbul- 2008; s, 341-344)

(2) Aktaran Tekin Arif; Bilinmeyen Yönleriyle Kur’an; Berfin Yayınları; İstanbul- 2012; s, 5

(3) Benjamin Walter; Brecht’i Anlamak-Çev.: Haluk Barışan-Güven Işısağ-; Metis Yayınları; Dördüncü Basım; İstanbul- 211; s, 8

(4) Ceylan Yasin; Dindarlık ve Kişilik; Radikal İki; 27.05.2012; s, 9;“Dinin ve diğer dünya görüşlerinin sebep olabildikleri en büyük tehlike, bunlara inanan ve bağlanan kişilerin insaniyetini tüketmesidir..... Kutsal bir hamle yapayım diye insanlığını inancına vakfeden kimse, sonuçları çok vahim olan bir teşebbüste bulunmuştur.... ‘mutlak’ olanı ve ‘mükemmel’ olanı buldum sevinciyle insaniyetini, imanı ile kapatırsa, geriye kalan ömrü süresince tekâmülünü durdurmuş olur..... Tekâmülden kendisini, kendi eliyle alıkoyan dindarın diğer vahim olan tavrı, kendisi gibi inanmayan ve yaşamayanı, hakikatten ve erdemlilikten uzak görmesi ve onu ötekileştirmesidir. Bundan daha vahim olanı, bu ötekileştirdiği insanlara adaleti, insafı ve saygıyı esirgemesidir..... İnsaniyetini imanıyla özdeşleştiren inançlının, inançlarını revize etme imkânı kalmamıştır....”

(5) Rowland, Christopher (Editör); Kurtuluş İdeolojisi/Gerald West/İncil ve Yoksullar: Teolojiyi Uygulamanın Yeni Yolu -Çev.: M. Fatih Karakaya ve Sevinç Altınçekiç-; Ayrıntı Yayınları; İstanbul- 2011; s, 156

(6) Rowland, Christopher(Editör); Kurtuluş İdeolojisi/Giriş: Kurtuluş Teolojisi-Çev.: M. Fatih Karakaya ve Sevinç Altınçekiç-; Ayrıntı Yayınları; İstanbul- 2011; s, 20)

(7) Rowland, Christopher(Editör); Kurtuluş İdeolojisi/Shadaab Rahemtulla/ İslami Kurtuluş Teolojisi -Çev.: M. Fatih Karakaya ve Sevinç Altınçekiç-; Ayrıntı Yayınları; İstanbul- 2011; s, 146; “Kur’an’ın toplumsal adalet vurgusu üzerine inşa edilen İslami kurtuluş teolojisi, söylemin öznesini merkezden toplumun ihmal edilmiş sınırlarına kaydırmayı amaçlar... İslami kurtuluşçular, özellikle feministler, Kur’an’daki tevhid kavramının da üzerinde durmuş ve Allah’ın birliğinin, cinsiyet, sınıf ve ırk gibi hiyerarşilerle bölünmemiş bir biçimde insanlığın da birliğini gerektirdiğini öne sürmüşlerdir.”

(8) Rowland, Christopher(Editör); Kurtuluş İdeolojisi/Shadaab Rahemtulla/ İslami Kurtuluş Teolojisi -Çev.: M. Fatih Karakaya ve Sevinç Altınçekiç-; Ayrıntı Yayınları; İstanbul- 2011; s, 147

(9) Özcan İsmail; Marx’tan Gökten İnmemiş Bir Kutsal Kitap; Kapital; Radikal Kitap; 23 Mayıs 2012; s, 17

 (10) Rowland, Christopher(Editör); Kurtuluş İdeolojisi/Denys Turner/Marksizm, Kurtuluş Teolojisi ve Olumsuzlama Tarzı-Çev.: M. Fatih Karakaya ve Sevinç Altınçekiç-; Ayrıntı Yayınları; İstanbul- 2011; s, 226-227

 (11)“Batı düşüncesinde Tanrı’nın ölümünü ilan ederken Nietzsche’nin amacı, aslında insana, insan bedenine yer açmaktı. ...., bu boşluğu insanın kendisiyle doldurmayı, Tanrı’dan boşalan yere insanı koymayı öneriyordu.” (Daldeniz Elif; Zerdüşt: Tiksinti Duymayan İnsan; Cogito; Üç Aylık Düşünce Dergisi; Yapı Kredi Yayınları; İstanbul- 2001; Sayı: 25; s, 253)

(12)  “ ‘İnsanı ilgilendiren dünyayı yalnızca biz yaratmışızdır’, der Nietzsche. ‘Ne yazık ki’, diye sürdürür sözlerini, ‘dünyanın yaratıcısının biz olduğumuzu hep unuturuz’. Bu dünyanın yerine başka ve aşkın bir dünya yaratılmış olduğunu, insanlığın öteki dünyayı gerçek, içinde yaşadığı dünyayı ise sahte kabul ederek çağlar boyu günlerini boşa geçirdiğini ileri sürer.” (Daldeniz Elif; Zerdüşt: Tiksinti Duymayan İnsan; Cogito; Üç Aylık Düşünce Dergisi; Yapı Kredi Yayınları; İstanbul- 2001; Sayı: 25; s, 254)

(13) “: Zira ‘bedenin düşüncesi Allah’a düşmanlıktır’, ... ‘Allah’ın şeraitine itaat etmez, hem de edemez.’ Bu yüzden, bedensel olanın yanında yer alanlar, Tanrı’ya düşman olmaya devam edecekler ve devam etmeliler.” (Anidjar Gil; Düşmanın Tarihi/ Yahudi, Arap(Çeviren: Timuçin Binder); Ayrıntı Yayınları; İstanbul- 2012; s, 43)

(14)“Yakından bakıldığında tanrıdaki iki ilke neye indirgenir? Bu ilkelerden biri doğaya, en azından kendi gerçekliğinden çıkarılmış, senin tasarımında varolduğu gibi bir doğaya, öteki de tine, bilince, kişiliğe indirgenir. Sen tanrıya onun yarısına göre, onun arka ve ters yüzüne göre değil, … sadece tini, bilinci gösteren ön yüzüne, çehresine göre tanrı dersin:… Böylece burada, tanrıdaki iki ilkeye ilişkin gizemci öğretide, gerçek nesne patoloji, tahayyül edilmiş nesne teoloji olur; yani, patoloji teoloji haline getirilir. …; bizim görevimiz teolojinin, kendisine gizli kalan, içrek bir patolojiden, antropolojiden ve psikolojiden başka bir şey olmadığını…göstermektir. …..” (Feuerbach, Ludwıg; Hıristiyanlığın Özü(Çeviren: Oğuz Özügül); Say Yayınları; İstanbul- 2008; s, 134-135)

(15) “... bilginin varlığı, bilgi tarafından ölçülemez; şu halde felsefenin birinci adımı, şeyleri bilinçten defetmek ve onunla dünya arasındaki gerçek ilişkiyi yeniden kurmak, yani, bilincin dünyayı konumlandıran bilinç olduğunu göstermektir....”(Sartre, Jean-Paul; Varlık ve Hiçlik/Fenomenolojik Ontoloji Denemesi(Çevirenler: Turahan Ilgaz-Gaye Çankaya Eksen) İthaki Yayınları; İkinci Baskı; İstanbul- 2009; s. 26)

(16) “Felsefi düşünceye adım atılır atılmaz; bilinçten önce ne vardı?, diye sorulur: Yanıt hazır gibidir; bilinçten önce var olan şey, karanlık enerji durumunda bulunan bir varlık doluluğudur, yani doğa olmayan doğa doluluğudur; öyleyse bilinç, varlık olmak isteğinin bir nedenidir. Varlık nesnel ise bunun nedeni de nesneldir: Nesnel şeyler, nesnel sonuç üretir. İsteğin nedeni içte olduğuna göre varlık, içten yönetilir. İçten yönetilme tasarımı, bir içkinlik felsefesi geliştirmiştir. (Korkmaz, Esat; Kızılbaş Aydınlanma; Demos Yayınları; İstanbul- 2011; s. 11); “... felsefe tarihinin en gelişkin içkinlik düşüncesine varır Spinoza. İçkinlik, evrenin dışında aşkın bir tanrıyı reddeden bir anlayış değil sadece; her bir şeyin, genel ve yargılayıcı söylemlerin tahakkümünden kurtulması, yalnız kendi tekil varolma çabasıyla görünür olmasıdır..”(Spinoza-Blyenbergh/ Kötülük Mektupları (Yayına Hazırlayanlar: Alber Nahum-Gaye Çankaya, Çeviri: Alber Nahum); Norgunk Yayıncılık; İstanbul- 2008; Sunuş: s. 25)

(17) “Yalan da doğru da dünyada ispat olur; dünyada kendini ispat etmeyen lâ mekândır, mekânsızdır. Allah’ın mekânı dünyadır, bu nedenle dünyanın her tarafında hazır ve nazırdır. Hazır olan kendini insanlarla ispat eder ve Allah’ın ispatı da insanlardır. İnsanlarda ispat olmayan lâ mekândır.” (Başköylü Seyyid Hasan Efendi; Hakk’ın Emri Rızası(Yayına Hazırlayan: Hüseyin Boy); Yurt Kitap-Yayın; Ankara- 2007; s, 184)

 (18) Korkmaz, Esat; Hiçlik Defteri-II-; Anahtar Kitaplar Yayınevi; İstanbul- 2009; s. 15)

(19) “Özdeğin ille de görünür niteliklerle varlaşması gerekmez. Sonsuz uzayda, görülür niteliğinden yoksun özdek kümeleri, açıkçası görünmez özdek, yeni özdek kümelerinin oluşumunu sağlar.... Uzayın derinliklerinde, bütün evrene yaygın görülmeyen enerji, enerji özdekleri vardır. Sonsuz uzayda enerji(ışık) olarak kullanılan özdek yitimini karşılamak üzere, bu ışımasız özdeksel enerjiden sonsuz boşluğa yeni özdek yığınları sürülür. Demek, ışımasız özdek bilinen özdeğe dönüşür...” (Ergüven, Abdullah Rıza; Evrenbilim ve Tanrı Kavramı; Berfin; İstanbul- 2000; s. 19)

(20) Korkmaz, Esat; Anadolu Aleviliği; Berfin Yayınları; İkinci Baskı; İstanbul- 2008; s, 62

(21) “ ‘Züht’ makamlarını ilk sınıflandıran kişinin İbrahim olduğu söylenir. Dokuzuncu yüzyıldan sonra sık sık görüldüğüne göre, üçlü ayrım daha sonraki bir kaynaktan çıkmış olmalı; bu ayrım şöyledir: a) terk-i dünya, b) terk-i ukbâ(...), c) terk-i terk.” (Schimmel, Annemarie; İslamın Mistik Boyutları(Çeviren: Ergun Kocabıyık); Kabalcı Yayınevi; İstanbul- 2001; s, 51)

(22) Daha geniş bilgi için bkz.: Korkmaz, Esat; Kitap/ Yol Rehberi/ Gülbanklar-Erkânlar; Demos Yayınları; İstanbul- 2009; s, 90-91-92)

(23) Daha geniş bilgi için bkz.: Korkmaz, Esat; Kan Dolambacında Saklambaç Oynayanlar ya da Aydın Düşmanlığını Yol’un Gereği Sayanlar; Serçeşme Dergisi; Sayı: 43; İstanbul- Haziran/ 2008; s, 6-7)

(24) “Aşk sözünü muhtemelen ilk kullanan Nuri, ‘muhip, aşkından zevk alırken âşık araya mesafe koyar’, diyerek kendini savunmuştur. Bu terim, onunla ilâhi hayatın iç devinimlerini -…- açıkça dile getiren Hallac’a miras kaldı ve Fahrüddin Irakî, şiirsel olarak kelime-i şahadetin sözlerini lâ ilâhe illâl-aşk(aşktan başka Tanrı yoktur) diye değiştirinceye kadar(…) sonraki sûfi düşüncesini kesin olarak etkilemiştir.”(Schimmel, Annemarie; İslamın Mistik Boyutları(Çeviren: Ergun Kocabıyık); Kabalcı Yayınevi; İstanbul- 2001; s, 143); “Aşktan başka tanrı yoktur ve Ali aşkın velisidir(lâ ilâhe illâlaşk, aliyyun veliyulaşk).... aşk, bir ‘insanlaşma ortamı’dır; orada insan kendini bulur, keşfeder. Başkasına -bu başkası Tanrı’dır- ulaşmanın yollarını arar bulur. Aşk, insan olabilmek için gerçek bir ‘kaçınılmazlıktır’; kendini ve dünyayı yeniden kurmaya çalışan insan için zorunlu bir etkinliktir. Ruh ve beden bütünlüğünden daha geniş ve çerçeveli olarak algılanan tanrısal bütünlüğe ulaşmaktır. Aşk, gerçek bireyden ‘dünyaya açıldığımız’ yerdir: Bu anlamda ‘eşiktir.’” (Korkmaz, Esat; Serçeşme Dergisi; Sayı: 35; İstanbul- 2007)

(25)Âşık Hüdâi; Bütün Evren Semah Döner(hzl.: Celal Kılıç); Altıncı Baskı; Güldikeni Yay; Ankara.- 1998; s. 16)

(26)“Heiler her fırsatta Friedrich von Hügel’in, ‘ruh maddi şeylerle bağlantı kurduğunda uyanır’, saptamasına gönderme yapmaktan hoşlanırdı. Bu, en yüce manevi tecrübenin duyusal bir nesne… tarafından harekete geçirilebileceğini ifade eder…” (Schimmel, Annemarie; Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri(Çeviren: Ekrem Demirli); Kabalcı Yayınevi; İstanbul- 2004; s, 13)

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar